Dağlarının, dağlarının ardı,
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Bir hastan vardır, umutsuz,
Memesinin, memesinin altında,
Ya bir kuşluk vakti, ya akşamüstü,
Ya da seher, mahmurlukta,
Bir hastan vardır umutsuz,
Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,
İki mavi, kocaman korku çiçeği,
Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.
Hiç akıl edip de düşünen var mı?
Gün kimin hesabına tutar akşamı,
Rahmetinden kim demlenir bulutun,
Kurdun, karıncanın rızkını veren
Ve almaz koynuna kara sabanı.
Sepetçioğlu’m bir kömür işçişidir,
Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif
Yumuşak ve sert buğdayları
Yaratan ellerin sahibidir bu,
Kör boğaz, nafaka uğruna,
Haldan düşmüş, tebdil gezer…
Dağlarının, dağlarının ardı,
Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda.”
Yiğitlik, sen cehennem olsan da bile
Cennet yapabilmek için seni,
İmandır, korkunç sabırlı.
Yürür, pervasız ve güzel.
Gün ola, devran döne, umut yetişe,
Dağlarının, dağlarının ardında,
Değil öyle yoksulluklar, hasretler,
Bir tek başak bile dargın kalmayacaktır,
Bir tek zeytin dalı bile yalnız…
Sıkıysa uykudan uyanmasın dağ.
Kaçar damarlarından karanlık,
Beynimizin ışığında yeraltı.
Her mevsim daha genç, daha verimli,
Sunar, pırıl-pırıl, sebil,
Ömrünün en güzel aşk hasadını,
Elimizin hünerinde yeryüzü.
Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar,
Bir’e on, bir’e yüz’le akşama gebe
Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür,
Ol kitapta böylece yazılıdır,
Ol sevda, böyledir çünkü..