Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı Ama atıldı yine de serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya Durup beklemeye,
geri dönmelere vakti olmadı.Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
geri dönmelere vakti olmadı.Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
- ki onlar daima birer yalnızdılar
Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup Gitmişti o kentten anımsamıyor artık
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine Korkular geçiren o kız nerededir şimdi
Sensiz olursam yaşayamam diyen O liseli kız hangi kentte kaldı
Ve o sarışın O afeti devran bekler mi hala
Atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını
Üşüten bir acıydı belki her ayrılık Her yolculuk yangınların başladığı yerdeydi
Ama vakti olmadı hesabını tutmaya
Ama vakti olmadı hesabını tutmaya
Aşkların, ayrılıkların ve acılarınİstese de kalamazdı vakti gelince
Geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda Yürek burkulması ve hüzün ve keder
Aralıksız doldururdu acıların bohçasını
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği İçinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği İçinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
Ay bile soğuktur o zaman Bir buz parçasıdır
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler Biraz da serüvendi yaşamak Belki yatkındı büyük yolculuklara
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler Biraz da serüvendi yaşamak Belki yatkındı büyük yolculuklara
Ki serüvenler daima büyük aşklar Ve büyük yolculuklarla başlar
Anıları aşkları ve bir kenti Bırakıp gidebilirdi apansız
Apansız başlardı yolculuklar Hangi saatinde olursa günün
Ve hep kar yağardı nedense Durmadan kar yağardı yol boyunca
Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün Kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun
Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
Gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
Kavaklarsa oynak bir çingene kızı
Her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları
Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
Güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz
Ölümdür biraz hep aynı yatakta
Aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
Kitapları hep aynı raflara sıralamak
Aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
Soluk soluğa yaşamalı insan Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
Ve cehenneme dönse de bir ömür Mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün
Ve cehenneme dönse de bir ömür Mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün
Ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı
Okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
Ölüme ve aşka durmadan kement atan Serüvenlerle geçsin yaşamak
Buz tutmuş bir dünya ortasında Yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
Önünde dağlar, uçurumlar Sarsılan gök, yarılan toprak
Çelik uğultularla burgaçlanırken
Yaşamak işte öylesine kucaklardı onu
Ve her nasılsa keklik sekişli
Bir aşkın sevinci dolardı yüreğine
Bir aşkın sevinci dolardı yüreğine
Çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa
Ne kalmışsa bir önceki serüvenden
Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları
Bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
Pervasız bir acemi, bir çılgın
Soyu tükenen bir bilgeydi belki de...
Soyu tükenen bir bilgeydi belki de...
O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
Avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
Ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
Ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
Ölüm fermanları çıkartılan biriydi belki
Sevince deli gibi severdi Pervasız severdi sevince
Dövüşmek ancak ona yakışırdı
Ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
Ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
Yoktu bağlandığı herhangi bir şey
Bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından
Ne bilir ömrün değerini bir çılgın
Yalnızca kendini yaşamayı nereden bilebilir
Ve başarısız eylemler çağında o Kaçabilir mi binlerce kez ölmekten
Yerleşik yargıları olmadı hiç Kurmadı güzel gelecek düşleri
Nerede bir yangın, nerede tehlike O mutlaka oradaydı birdenbire
Dinsizdi, özgür sayılırdı belki Ama bağlanmazdı özgürlüğe de
Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı
Beklemedi anılar sarnıcının dolmasını
Şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü
Yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi
Ayrıntıların izi kalmamış artık
Üst üste yaşanmakta ayrılıklar
Üst üste yaşanmakta ayrılıklar
Ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
Dağların, denizlerin üzerinden
Geride kalan ne varsa soluktur şimdi
Geride kalan ne varsa soluktur şimdi
Titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
O eski konaklar gibidir anılar Gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
Belki sağanak boşanır apansız Yüzyıllık bir yağmur başlar
Ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
Yok olup gider her şey, belki kül olur
Hırçın bir okyanustur yürek
Hırçın bir okyanustur yürek
Dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni
Anılarsa birer çıban izidir
Yaşanmaz onların ölgün gölgesinde
Yaşanmaz onların ölgün gölgesinde
Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
Ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
Anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
Kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
Bekleyişleri kemiren çakal sesleri
Oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılık vakti
Ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın
Yollara düşülmeli habersiz ve sessiz
Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri
Dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı
Bir ömrün olgunlaştıramayacağı acemilikler toplamı ve bir çılgın
boyun eğmedi kendine bile seçme zorunda kalmadı yaşamayı
nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana bağlanmadı kendine de ömür boyu
dağlara tırmanan atlar gibi soluk soluğa yaşamak istedi dünyayı
bir şahin gibi bulutlara kurdu dumanlı sevdaların yörük çadırını
sıradan bir gezgin değildi hiç dövüşür gibi yaşadı yolculukları
belki korkusuz sayılmazdı büsbütün
korkardı korkulara düşmekten zaman zaman
ve bütün gemileri yakıp yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima
hep yanıldı ve yenilgilere uğradı ama atıldı yine de serüvenlere
pervasız bir acemi soyu tükenen bir bilgeydi belki de
Ama bir şey vardı yine de
Başarısız ihtilallerden kendine kalan
II
Büyük aşklar yolculuklarla başlar ve serüvenciler düşer bu yollara ancak
Onlar ki dünyanın son umudu soyları tükenen birer çılgındırlar
Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
Ölümle alay ederler sanki
Nerde beklenirse ordaydılar bir kez bile gecikmediler ömür boyu
Neydi onları ordan oraya savurup duran şey
Onları daima yalnız kılan neydi bu yaşam denilen gürültüde
Her dilden bir adları vardı onların ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar
Sarışındılar belki de esmer yani birçok yüzün bileşkesi
Ne altın arayıcısıydılar ne de aylak bir gezgin
Vurulup düşseler de her kuşatmada serüvencidir onlar ve hiç ölmezler
Ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa
Bulurlar heder olmanın bir yolunu
Onlar ki bu dünyada kahraman olmaya mahkumdurlar
Sislenen anılar kaldı bize onlardan renkleri bozulup duran solgun anılar
Nasıl yazmalı ki silinip gitmesin bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna
Bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan
Yoksa kendini tüketen hüzünler miydi vurulup düştükçe ışığını karartan
O serüvenlerin günlüğü tutulmadı yazılmadı o insanların destan şiiri
Parça parça ettirilseler bir kartala (ki sanırım böyle oldu sonları)
Fışkırır yüreklerinden başarısız ihtilallerin yangınları