Büyüklerin her zaman açıklamalara ihtiyacı var. Büyükler, bir şeyi, hiçbir zaman kendi başlarına anlayamazlar. Çocukların da her zaman açıklama yapmaları yorucu oluyor.
Büyük bir sır karşısında boyun eğmemek olmaz.
Büyükler rakamları sever. Onlara yeni bir arkadaştan söz ettiğinizde, en önemli şeyle ilgili soru sormazlar: "Sesi nasıldır? En çok hangi oyunları sever? Kelebek koleksiyonu var mı?" Bu tür soruları olmaz onların. Sadece: "Kaç kardeşi var? Kaç kilodur? Babası ne kadar kazanır?" gibi şeyler sorarlar. Onu ancak o zaman tanımış olduklarına inanırlar. Eğer büyüklere "Kırmızı tuğladan bir ev gördüm; pencerelerinde sardunyalar vardı, çatısında kumrular.." derseniz, bu evi kafalarında canlandırmaları
olanaksızdır. Onlara "Bir ev gördüm, yüz bin frank eder." demelisiniz. O zaman "Ne güzel!" diye haykırırlar. Böyledirler işte. Kızmamalı onlara. Çocuklar büyüklere karşı çok anlayışlı olmalı. Oysa, hayatı anlayan bizler ise numaralara aldırmayız.
Acıdır bir arkadaşı unutmak. Herkesin arkadaşı olmaz.
Bütün insanlar birer köledir.
Herkesten yapabileceği şeyi istemeli.
Kendini yargılamayı başarırsan, gerçek bir bilgesin demektir.
Bu gezegencik teleskopla, sadece tek bir kere, 1909'da, Bir Türk astronomi bilgini tarafından görülmüştü. O zaman, bu bilgin, buluşunu Uluslararası Astronomi Kongresi'nde çok büyük bir başarıyla açıklamıştı ama elbisesi yüzünden söylediklerine kimse inanmamıştı. Büyükler böyledir. Bir Türk diktatör, halkını, ölümle tehdit ederek, Avrupalılar gibi giyinmeye mecbur etti. Astonomi bilgini de gösterisini, 1920 yılında, çok şık elbiseler içinde tekrarladı. Bu defa, görüşlerine herkes katıldı.
Kendini beğenmişlere sorarsanız, herkes onlara hayrandır. Kendini beğenmişler övgülerden başka şey duymazlar.
İnsan işini aksatmadan da pekala tembellik edebilir.
İnsanlar içinde de yalnızdır insan.
İnsanların nerede olduklarını kimse bilemez. Rüzgar, bir yerden bir yere sürükler onları. Köksüzdürler, bunun da çok acısını çekerler.
İnsan ancak evcilleştirdiği şeyleri tanır. İnsanların bir şeyi öğrenmeye ayıracak vakitleri yok artık. Her şeyi satıcılardan hazır alıyorlar. Arkadaş satan satıcı olmadığından, insanların arkadaşları da olmuyor.
Anlaşmazlıkların kaynağı dildir.
Ona ayırdığın zamandır, senin gülünü değerli yapan.
Sadece çocuklar ne aradıklarını bilirler. Bezden bir bebeğe zamanlarını verirler; bebek, onlar için çok önemlidir: Biri onu ellerinden alsa ağlarlar.
İnsan birazdan ölecek bile olsa, bir arkadaş edinmiş olması gene de güzeldir.
Çölü her zaman sevdim ben. Bir kum yığınına oturursunuz. Bir şey görülmez. Bir şey duyulmaz. Yine de, suskunluk içinde bir şeyler ışır.
İnsanlar, trenlere tıkış tıkış doluşuyorlar ama ne aradıklarını artık bilmiyorlar. O zaman da koşuşturuyor, dönüp duruyorlar. Bir hiç için..
Geceleri gökyüzüne bakmak ne güzeldir! Bütün yıldızlar çiçek açar o zaman.
Bir büyük gizdir bu. Eğer, bir yerlerde; ama nerede bilinmez, tanımadığımız bir koyun bir gülü yemişse, benim için de, Küçük Prens'i seven sizler için de, şu evrende hiçbir şey artık eskisi gibi olamaz! Gökyüzüne bakın! Sorun kendi kendinize: Acaba koyun çiçeği yedi mi? Her şeyin nasıl değiştiğini göreceksiniz.. Hiçbir büyük adam bunun, bu kadar önemli olduğunu hiçbir zaman anlayamayacaktır.
Büyük bir sır karşısında boyun eğmemek olmaz.
Büyükler rakamları sever. Onlara yeni bir arkadaştan söz ettiğinizde, en önemli şeyle ilgili soru sormazlar: "Sesi nasıldır? En çok hangi oyunları sever? Kelebek koleksiyonu var mı?" Bu tür soruları olmaz onların. Sadece: "Kaç kardeşi var? Kaç kilodur? Babası ne kadar kazanır?" gibi şeyler sorarlar. Onu ancak o zaman tanımış olduklarına inanırlar. Eğer büyüklere "Kırmızı tuğladan bir ev gördüm; pencerelerinde sardunyalar vardı, çatısında kumrular.." derseniz, bu evi kafalarında canlandırmaları
olanaksızdır. Onlara "Bir ev gördüm, yüz bin frank eder." demelisiniz. O zaman "Ne güzel!" diye haykırırlar. Böyledirler işte. Kızmamalı onlara. Çocuklar büyüklere karşı çok anlayışlı olmalı. Oysa, hayatı anlayan bizler ise numaralara aldırmayız.
Acıdır bir arkadaşı unutmak. Herkesin arkadaşı olmaz.
Bütün insanlar birer köledir.
Herkesten yapabileceği şeyi istemeli.
Kendini yargılamayı başarırsan, gerçek bir bilgesin demektir.
Bu gezegencik teleskopla, sadece tek bir kere, 1909'da, Bir Türk astronomi bilgini tarafından görülmüştü. O zaman, bu bilgin, buluşunu Uluslararası Astronomi Kongresi'nde çok büyük bir başarıyla açıklamıştı ama elbisesi yüzünden söylediklerine kimse inanmamıştı. Büyükler böyledir. Bir Türk diktatör, halkını, ölümle tehdit ederek, Avrupalılar gibi giyinmeye mecbur etti. Astonomi bilgini de gösterisini, 1920 yılında, çok şık elbiseler içinde tekrarladı. Bu defa, görüşlerine herkes katıldı.
Kendini beğenmişlere sorarsanız, herkes onlara hayrandır. Kendini beğenmişler övgülerden başka şey duymazlar.
İnsan işini aksatmadan da pekala tembellik edebilir.
İnsanlar içinde de yalnızdır insan.
İnsanların nerede olduklarını kimse bilemez. Rüzgar, bir yerden bir yere sürükler onları. Köksüzdürler, bunun da çok acısını çekerler.
İnsan ancak evcilleştirdiği şeyleri tanır. İnsanların bir şeyi öğrenmeye ayıracak vakitleri yok artık. Her şeyi satıcılardan hazır alıyorlar. Arkadaş satan satıcı olmadığından, insanların arkadaşları da olmuyor.
Anlaşmazlıkların kaynağı dildir.
Ona ayırdığın zamandır, senin gülünü değerli yapan.
Sadece çocuklar ne aradıklarını bilirler. Bezden bir bebeğe zamanlarını verirler; bebek, onlar için çok önemlidir: Biri onu ellerinden alsa ağlarlar.
İnsan birazdan ölecek bile olsa, bir arkadaş edinmiş olması gene de güzeldir.
Çölü her zaman sevdim ben. Bir kum yığınına oturursunuz. Bir şey görülmez. Bir şey duyulmaz. Yine de, suskunluk içinde bir şeyler ışır.
İnsanlar, trenlere tıkış tıkış doluşuyorlar ama ne aradıklarını artık bilmiyorlar. O zaman da koşuşturuyor, dönüp duruyorlar. Bir hiç için..
Geceleri gökyüzüne bakmak ne güzeldir! Bütün yıldızlar çiçek açar o zaman.
Bir büyük gizdir bu. Eğer, bir yerlerde; ama nerede bilinmez, tanımadığımız bir koyun bir gülü yemişse, benim için de, Küçük Prens'i seven sizler için de, şu evrende hiçbir şey artık eskisi gibi olamaz! Gökyüzüne bakın! Sorun kendi kendinize: Acaba koyun çiçeği yedi mi? Her şeyin nasıl değiştiğini göreceksiniz.. Hiçbir büyük adam bunun, bu kadar önemli olduğunu hiçbir zaman anlayamayacaktır.