Sayfalar

Şin û Şivan / Evren Barış Yavuz

Bir harita yanlış çizilince üzeri açık kalacaktır çocukların… Ülkesi olmayan kalabalıkların çok ölüsü vardır. Ölüleri ülkedir onların… Uludere‘de yağan kar bile örtemez ki kandan dökülen şin û şivan’ı*… Kan döküldü. kar kaldı. Bomba yağdı. Kaldılar sarmaş dolaş ölülerimiz.
Kar yağıyor ülkeme. Mermi yağıyor toprağın tenine, genç ölüler dökülüyor dallarından hayatın… Uludere’de saçlarını yolan annelerin sözü dökülüyor uzun bir yolculukta olan bizlerin ardına… Bizim uzun yolculuğumuz bu; Vahşete tanık olarak hayatta kalmanın ağır yükü, yakışıksız akşamları.
Devlet kirdir. Kirlidir. Kirletir. Devlet işte uçaklarıyla yine üzerimize bomba yağdırdı. Dersim’de alınan hiza Uludere’ye çizildi. Van’da 33 kurşun olurken, 33 ton bombaydı Uludere’de… Devlet yürüyor üzerimize. Zindan kapılarında, mahkeme koridorlarında, mezarlıklarda hep bizimkiler bir mahzun şarkıyla öylesine güzel duruyorlar. Güzellik bizim ölümlere çaldığımız o mayadandır.
Haritasında sürgün Kürtler. Kendi ülkesinde ‘kaçakçı’. Tütün, çay, yağ, mazot kaçırıyor İngiliz cetveliyle çizilmiş sınırlardan… Kaçakçı durumda bir halk, özgürlük kaçırıyor, anadilini kaçırıyor, halayını kaçırıyor hala… Dağlar sınırı ne bilir? kar sınırı ne bilir?
Sınır kimindir!
Kendi teninde ölüyor bir halk. Kendi toprağında yoksullukla öğütülüyor. Açlıkla ve dayakla terbiye ediliyor. Açlık ve dayak sökmeyince ise… Bombalarla. Ceylan‘ın etinden zor bela ayırdığımız bombalarla hani… Orada annesi acıyla deliye dönerken demişti, “makarna istedi benden, yaptım çağırdım Ceylan’ı…” Havan. Havar.
Kaçak bir halk. Kaçılamayan zulüm. İşte taziye çadırları yine kurulacak. Battaniyeye sarılıp getirilmiş yanmış ölülerimiz defin edilecek karlı gözyaşlarıyla… Halepçe’si kelepçe olan bir halk. Boynunda sökemediği zinciriyle kahredici ölümlere bağlanmış…
Uludere’de devlet bir yanıt verdi. ‘Kaza’ falan değildi. Bir yanıttır Uludere… Özgürlüğün büyük sözüne karşı bir yanıttır. Provadır. Donatımsız, bakımsız, yoksul bir halkın üzerine bomba yağdıracak kadar ileri götürebilmiştir vahşetini. Bu vahşetin propagandasıdır.
Gazeteler kör. Televizyonlar kör. Bir körlük bu. Komşularımız, sınıf arkadaşlarımız, akrabalarımız belki kör. Körleşmiş paslanmış bir insan denizi… Vahşete kılıflar hazırlamaya hazır bir ‘kör kuyu’ kalabalık. Körleşmiş bir bıçak bu tenimizde. Direngenliğinizle kör olmuş bir bıçak bu. Kesemez artık. Kesemez soluğumuzu. Sesimizi kesemez. Kesilmez bu kanın ardı. Bu kanın adı alından silinmez.
Ant içenler, göz yaşı dökenler, yoksulların göz yaşına hürmet edenler, kahredenler… Yaslı soluğumla duruyorum yanınızda.. Ülkem kar altında ..Ülkesizliğimiz çığ altında.. Ah!

*Ağlamak, Ağıt Yakma/Zazaca
kaynak;  haber fabrikası