Sayfalar

Ya Hızır, ya hayat!,Halkın kalbi çok hızlı atıyor - Evren Barış Yavuz

Eyüb’ün sabrı, Hızır’ın telaşı ve cümle direnenlerimizin hükmü üzerinizedir…
“Coğrafya kaderdir” demişti İbn-i Haldun. Coğrafya kaderin ise kederindir de… Dememişti.
Mazlumlar kafilesi yola çıktı 45 günü geçti yolun insan zamanı. İnsanların zamanında bir yerde, kafile bir çığ olup çarpıyor dünyanın yüreğine…
Dünyanın yüreğinde atıyor, yavaşlayan nabızları.
 Biz o kafilenin yoluna dizildik, ardına takıldık, mintanlar parçaladık, hevesler kırdık, çığlık olduk, o çığın içine karışan…
Eyüp sabrı. Her cefayı sinesine gül yaprağı diye süren birilerinin
 
adı anılmayan zarafeti. Yaralar, kanamalar, eriyen ten, dökülen saç, sarsılan iç… Tırnaklar uzar hep. Tırnaklar uzar her vakit, toprağın altında dahi uzar… Onların tırnakları kalacak belki de bize. Bu dünyaya geçireceğimiz tırnakları.
Oysa isimleri yoktur. Gözaltı tutanakları, mahkeme salonları, işkence tezgâhları onları çağırır bir halk olarak. Bir halk dökülürken sürgün ülkenin dar sokaklarına… Bakımlı çocuklukları yoktur. Dilsizlikleri vardır, işçilik, fukaralık, gurbetçilikle örülmüştür saçları. Onların fakülte kantinlerinde sebepsiz neşesi, yoksul evlerinde bilinmez hüznü vardır. Bir ateşli hastalık içinde kıvranırlar ki… Bir ‘ah’ demezler.
Bir halk yaratmak için girilen o delilik çağı. O anafor, o hesapsızlık, o ölçüsüzlük, o irade beyanı… Zamanın içine bir çizik atan o irade. Mazlumlar kafilesinin yürüyüşünün içinde bir kırık ayna, bir delik pabuç, bir terli kazak.
Hızır telaşı. O bizim. O yetişmek bilgisi, o usulca imdada varma yetisi. Hızır coğrafyasında, bin havar! Milyon havar! Yetişmek için çarpan kalp, kendini linçlere atan ten, ürkütülemeyen direnç, yoksul avuçlar, taranmadık saçlar, zindan önünde kadınlar… Anneler kafilesi düşüyor çocukların peşine ya… O kadınları hatırla kalbim, Diyarbakır zindanından, Metris kapısından, Ulucanlar önünden… Ankara sokaklarından hatırla onları. Uzanmışlar tarihin ortasına, duvarları öpüyorlar, duvara geçiriyorlar tırnaklarını, duvarlar… Demirler, silahlar. Hükümsüz.
Mazlumlar kafilesi yürüyor o karlı akşama… O kırılmış dalın yaprağına, o öldürülmüş kardeşlerin sıcak koynuna… Yürüyorlar. Kırık aynada aksimiz, pabuçlarımız delik, kazaklarımız terli, annelerimizin saçlarından dökülüyoruz.
“Coğrafya kaderdir” demişti. Coğrafya kederdir. Seni sen yapandır. Sen insanda ve isyanda ısrar ettiren o büyük gizemdir. Coğrafyandır alnında yazan, avuçlarında uzayan… Süresiz açlığın dili, dilsizliğidir sesin, sessizliğin. Ölümle sınıyorlar hayatı, bedenle sınıyorlar herşeyi. Her nesneyi taraf olmaya, her cümleyi bir daha kurulmaya zorluyorlar. Biz onları tanırız. Onları ve onların öncesinde yola düşenlerimizi… Metris bizi bilir, Mamak bizi, Ümraniye bizi, Ulucanlar bizi… Bizi biz yapan her ne ise bu adreslerden sorulur. Çünkü direnilmiştir. Dik durulmuştur bilinir.
Mazlum’lar kafilesi yürüyor. Kafile, Ceylan’ların kırağına, Uğur’ların, Şerzanların, Aydın’ların… Bu dünyada yurdunu bulamamış çocukların aşkıyla yürüyor.
Erbain geçti. Eyüb sözünü söyledi. Hızır telaşta… Şimdi o avuçlarda ömür çizgisini uzatmak zamanı… Ellerini sımsıkı tutup onların, sımsıkı tutup ellerini… Avuçlarına ömür bırakma zamanı.
Ya Hızır, ya hayat!
Halkın kalbi çok hızlı atıyor.