Sayfalar

Evimiz Gökyüzüydü Sizden Önce - Caner Bingöl

Gri ve soğuk metal gölgesinde güneşe hasret büyüyen halk çiçekleriydi onlar. Çiçeklerin büyümesi için güneş kaçırmak gerekiyordu sınırın ötesinden bu yana.
Vakitlerden bir sabah namazında mektepli olmaya kararlı bu ufak bedenler, çocuk omuzlarını çürütmek pahasına bir parça güneş kaçırmaya çıktılar yine yola. Karşılarında insansızlığın imparatorluğu tarafından çizilen sınırları buldular. Pasaporta ısınmamıştı içleri hiçbir zaman…Sınırı geçerken kadim dostları katırlar yoldaşlık yapıyordu onlara. Heybelerindekiler düşleriyle gerçekliğin arasındaki o kahrolası uçurumu kapatmaya yetmese de bir tebessümle dönüyorlardı halk bahçelerine gerisin geri. O küçük kulaklarına oldukça aşina oldukları bir ses; gri ölüm oyuncaklarının sesi ulaşmıştı. Acının coğrafyasında büyüyen bu gençler ve çocuklar yıllardır
 yapmaya mecbur bırakıldıkları şeyleri yine yaptıklarını bildikleri
için kayıtsız kaldılar. Zira yıllardır onları bilenler biliyor görenler görüyordu.
Kürt çocuklarının 50 liralık umutlarına gökyüzünden sağnak bomba yağdı o akşam. Her sabah bir kaçak çay muhabbetinin zerresinde tebessüme kalkışan bu halk, bulamadığında kaçak çayını bir sabah, anladı ki “katliam” getirmişti her gece çay bardağını titreten uçaklar. “Oy hawar!!” dedi analar, yüreklerinde taşıyamadıkları ölüleri vardı. Katır sırtına yüklenenen cansız insan bedenlerine analar ağıt yakarken bir de öznesi devlet olan bir kayıtsızlıkla bir kez daha öldürülmeye çalışıldılar. Kenetlenen bir ses olup akan bir halk acısını öfkesi bellemiş yürüyordu karanlığın üstüne üstüne. Kalanlar gidenlere ırmak oldu çağladı, o ırmak ki kesk û sor û zer akıyordu omuzlardan gürül gürül.
Konuşuyordu kalabalık , konuşuyordu bizimle hüznünü öfkeyle bilemiş bedenleri haykırıyordu ölüm terzilerine, ev yıkıcılara, sürgün ustalarına:
Artık ölülerimizin ışıksız gözlerinden değil, güneşle yunmuş pencerelerden bakmak istiyoruz dünyaya. Ciğerlerimiz soldu dağlardan kopalı. Evimiz gökyüzüydü sizden önce. Bahçelerimizi yeniden kurmak istiyoruz. Göçersek biz istediğimiz için göçelim. Öleceğimiz yeri biz seçelim.
Siz nasıl kendinizle göneniyorsanız, deniliyor, biz de kendimizle gönenelim. Bu rüzgar bizim türkülerimizi de taşısın. Sokaklarımızdan çekin soğuk gölgelerinizi. Avlularımızda asker görmekten bıktık artık. Bulutların sesini unutturdu uçaklarınız. Çocuklarımızın evlerdeki boşluğu mezar taşlarından büyük. Kadınlarımız külden yataklarda yatmaktan bembeyaz kesildi.
Ölerek değil, yaşayarak çoğalmak istiyoruz. Yoksulluğumuzu özlettiniz bize. Ömrümüz üzerine bizden başka herkes konuşuyor. Sizin kentlerinizin varoşları olmak istemiyoruz. Hapishanelerinizde bizim çocuklarımız var, ama onlar sizin boynunuzda asılı gerçekte.*
Çıkarın kulaklarınızdan körlüğün tıkaçlarını… Çıkarın !
Edî Bese!

*Şükrü Erbaş- Size Barış Deniliyor adlı şiirinden-1997