Tıpkı daha önce 6-7 Eylül 1955 olaylarını hazırlamak için Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba attıkları gibi, Maraş’ta da ülkücülerle tıka basa dolu sinemaya etkisiz bir bomba atıverdiler. Hemen ardından solcuların gittiği bir kahveye atılan bomba ve iki Alevi öğretmenin öldürülmesi geldi. Bu iki öğretmenin cenazesi cuma gününe kadar morgda bekletildi ki cuma namazından çıkan ‘öfkeli kalabalığın’ hedefi haline gelsinler. Sonrası korkunç bir felaket, kadın çocuk, yaşlı genç demeden yüzlerce Alevi vatandaşımız katledildi.
Olayların öncesinde nüfus sayımı bahanesiyle Alevilerin evlerinin işaretlendiğini, milli piyango satıcısı kılığında kontrgerilla elemanlarının şehre geldiğini biliyoruz. Kamyonlara doluşan katillerin ellerine ateşli ve kesici silahların verildiğini, katliam sırasında devletin asker ve polisinin ortadan kaybolduğunu da… Olayların ardından Ecevit uzun süredir direndiği sıkıyönetimi ilan etmek zorunda kaldı vd.Bütün bunları biliyoruz bilmesine de bunlarla Maraş katliamını anlamış, kavramış oluyor muyuz gerçekten? Bundan tam 33 yıl önce Maraş’ın bir tür küçük Yugoslavya’ya dönüştüğünü idrak edebiliyor muyuz? Tıpkı Sırpların Boşnak kadınlara tecavüz ettikleri gibi, Alevi kadınların tecavüze uğradığını, bunu hem de uzun yıllardır yan yana yaşadıkları komşularının yaptığını hissedebiliyor muyuz? Maraş katliamından kurtulanların anlattıkları olaylar o kadar korkunç ki insanın aklını durduracak boyutlarda. Genç kızların memelerinin kesilip sopaların ucuna takıldığı, ceninlerin anne karnından çıkarılıp ağaçlara çivilendiği, bebeklerin iki bacağından ikiye ayrıldığı, insanların diri diri yakıldığı bir katliamı gözünüzün önünde canlandırabiliyor musunuz? Bunun günlerce sürdüğünü…
‘Katliam’ deyip geçivermek kolay. O katliamdan bir tek kareyi, kalp gözünüzü açıp görmeye tahammül edebilseniz, dünyayla, bu ülkeyle kurduğunuz bütün ilişkiniz sonsuza kadar değişir, inanın…Ama bunu yapabilmek için bu inkârcılığın sona ermesi gerekiyor. İnkâr etmenin de binbir yolu var. Unutmak, hatırlamamak, anmamak, sorumluluğu sadece provokatörlere yıkmak, o zamanın koşullarını anlayalım demek, olayı karşılıklı bir çatışma olarak sunmaya çalışmak, kuru kelimelerle geçiştirmek, bunların hepsi ama hepsi geçmişi inkâr etmenin farklı birer yoludur.
Gelin bugün gönül gözümüzü Alevi kardeşlerimize açalım. Onların maruz bırakıldıkları vahşeti, yaşadıkları acıyı hissetmeye çalışalım. Sadece bir an için…
Orhan Kemal Cengiz / RADİKAL